Not: Tarih, 01/02/2009’u gösteriyor. Elimde ilim ve kültür dergisi SIZINTI var. Öğretmeniz ya. Hem de tatildeyim. Şöyle bir karıştırayım dedim. Sonlarına doğru Safvet SENİH Bey’in enfes bir yazısı ile karşılaştım. O da, özel bir dershanede öğretmenlik yapan Yılmaz ŞAHİN Bey’in anneannesinin başından geçen gerçek bir hikayeyi anlatmış. Çok istifade ettim. Faydalı olur düşüncesi ile ben de sizlerle paylaşmak istedim.
İSTERSENİZ KURŞUNA DİZİN
Fatma Hanım 1888 yılında, Balkanlarda, Türklerin de yaşadığı bir bölgede, Bulgar bir ailenin kızı olarak dünyaya gelir. Çevresindeki Müslümanların yaşayışları, hayat tarzları ona oldukça tesir eder. Nakış ve örgü öğrenmek üzere yanlarına gelip gittiği yakın komşularından yaşlı bir Türk karı-koca ona İslâm'ı anlatır. Fatma Hanım, 14–15 yaşlarında iken Müslüman olur ve ailesinden gizli olarak İslâm'ı yaşamaya başlar. Ramazan ayında kardeşinin getirdiği yemekleri dökerek oruçlu olduğunu gizler. İsmini Fatma olarak değiştirir. 1900'lü yıllarda, Türklerin Bulgaristan'da çok sıkıntı çektiği dönemlerde, Fatma'ya İslâm'ı anlatan Türk aile Türkiye'ye dönme plânları yapmaktadır. Fatma Hanım durumu fark edince bu yaşlı aileye; "Eğer beni buralarda bırakırsanız iki elim yakanızda olur, Allah huzurunda kendinizi kurtaramazsınız" der. Aile, Fatma'yı da götürebilme plânları yapar. Fatma'nın Edirne'de akrabaları vardır. Yaşlı aile şöyle düşünür: "Ailesinin izniyle Fatma'yı Edirne'ye göndeririz. Orada akrabalarının yanında değil, bizim tanıdıklarımızın yanında kalır. Edirne'ye gittiğimizde de durumu Türk makamlarına bildirir ve Fatma'nın Müslümanlığını ilân ettiririz."
Türk ailenin beyi, Fatma'nın babasına; "Edirne'de akrabalarınız var. Kızınız buralarda çok sıkıldı, onu akrabalarınızın yanına gezmeye gönderseniz?" diyerek konuyu açar. Fatma'nın ailesi bu teklifi kabul edince, Fatma Edirne'de kendisine verilen adrese yerleşir ve gizlenmeye başlar.
Türk aile Edirne'ye dönüş plânları yapmaktadır. Bulgar aile ise, Türk ailenin hareketlerinden endişe duymaktadır. Türk ailenin gittiğini fark edince, endişeleri iyice artar ve hâdiseyi polise bildirirler. Polis ailenin peşine düşer. Türk aile, kaçtığı gün trene yetişemediğinden, polis trende arama yapmasına rağmen aileyi bulamaz. Ertesi gün aile, trenle Edirne'ye gelir.
Fatma'nın Müslüman olduğu ve Osmanlı tabiiyetine geçmek istediği ilgili makamlara iletilir. Ancak o dönemde din değiştirenler, Hristiyan rahiplerin huzuruna çıkarılır ve zorla Müslüman olmadıkları, bilakis kendi istekleri ile Müslümanlığı tercih ettikleri tescil ettirilirdi. Bu işlem belli günlerde yapıldığından, halk buna büyük ilgi gösterir ve hâdiseyi, kilise dışından takip ederdi. Müslümanlığı benimseyenler, dışarı çıktıklarında halk tarafından sevgi gösterileri ile karşılanırdı. Fatma, bir kilisede papaz karşısına çıkarılır. Papaz: "Kızım ne için Müslümanlığı seçtin? İsteklerini yerine getirelim. Sana istediğin kadar altın verelim. Maddî imkânlar sağlayalım." şeklindeki sözlerle Fatma'yı İslâm'dan döndürmeye çalışır. Ancak Fatma, papaza İslâm'ın Hak din olduğunu söyleyerek, papazı da Müslümanlığa davet eder. Papaz, başa çıkamayacağını anlayınca Fatma'yla uğraşmaktan vazgeçer. Fatma, Papazın yanından çıktığında, dışarıdaki halk sevgi gösterileriyle onu bağrına basar.
Yaşlı aile ile Fatma Hanım bir süre Edirne'de kalırlar. Bu süre zarfında Fatma'nın annesi Edirne'ye gelir ve kızını ikna etmeye çalışır. Hangi yolu denedi ise, onu ikna edemez. Bulgar anne, kızına; "Bu son akşam, artık ayrılıyoruz. Bu geceyi birlikte geçirelim." der. Ancak Fatma bazı şeylerden endişelenmiş olsa gerek ki; "Sen Müslüman değilsin, ben seninle kalamam." deyince, Türk ailenin hanımı: "Aranıza ben yatarım." der. Geceleyin Fatma'nın annesi kalkıp kızını seyreder. Bu, Fatma'nın, annesi ile son görüşmesi olur. Türk aile bir süre sonra Edirne'den İstanbul'a gelir. Orada Sultan Abdülhamid Han'ın tahttan indirilişine şahit olurlar. Türk aile, İstanbul'da Fatma'yı evlendirir. Savaş yılları olduğu için Fatma Hanım'ın eşi kısa bir süre sonra askere alınır ve savaşlara katılır. İlk eşinden çocuğu olmaz.
Fatma Hanım için, İstanbul'da yalnız ve çileli günler başlar. Bu sırada karşısına bir pîr-i fânî çıkar ve ona; "Kızım hiç korkma, bir ihtiyacın olursa, ben sana yardımcı olabilirim." der. Bu konuyu komşusuna anlattığında, komşusu tepki gösterir. O anda komşusunun evinin camları enteresan şekilde kırılır. O günlerde, babasının -büyük ihtimalle kızının ihtidasından dolayı- kendini astığı haberini alır. Bir süre sonra da, eşinin şehit düştüğü haberi gelir Fatma'ya... Bunun üzerine Fatma Hanım, eşinin memleketi olan Balıkesir'in Manyas ilçesi Börülceağaç köyüne gelir. Burada da sıkıntılı günler başlar. Ülke işgal altındadır. Manyas'ın Çavuş köyünden Hasan Özen adlı yaşı kendinden oldukça büyük bir şahısla evlenir. Hasan Özen'in vefat etmiş ilk eşinden dört çocuğu vardır. Hasan Özen'den Fatma'nın bir oğlu (Mehmet Özen) bir kızı (Sabriye Şahin) olur.
Evlenmekle de dertleri bitmez Fatma'nın. Ülke Yunan işgalinde olduğundan yönetim yabancılardadır. Köyden birisi Yunanlılara, Fatma'nın sonradan Müslüman olduğunu haber verir. Yunanlılar evin etrafını sararak, Fatma'nın geri götürüleceğini söylerler. Fatma Hanım kimsenin kendini bir yere götüremeyeceğini, burada öleceğini, isterlerse kurşuna dizebileceklerini söyleyince, Yunan komutan çok şaşırır. Köy muhtarı kendisine destek olur. Bandırma'daki Yunan karargâhına götürülüp ifadesinin alınmasına karar verilir. Fatma Hanım, muhtarla birlikte Bandırma'ya giderek ifade verir. Durum incelenir ve geri götürülemeyeceğine karar verilir.
Bundan sonraki süreçte Fatma Hanım iki çocuğuyla birlikte hayatını burada geçirir. 1940 yılında ikinci eşi de vefat eder. Çocuklarına '63 yaşında vefat edeceğini' söyler. 1951 senesinin yaz aylarında rahatsızlanır. Hastalığı Ramazan ayında da devam eder. Hastalığı artınca çocukları geceleri de başında beklerler. Ancak o 'yatsı ezanı arasında vefat edeceğini' söyler. Cenazesinin evde bir gece misafir kalacağını, ertesi gün defnedileceğini belirtir. Fatma Hanım, hasta yatarken, oğlu Mehmet Özen'in hanımı Hediye Özen'e; 'eğer korkmazsa gördüklerini anlatabileceğini' söyler. Hediye Hanım korkmayacağını ifade edince Fatma Hanım; odada bulunan Melâike-i Kirâm'ın yerlerini, kapı üzerinde bir kızılcık dalı gördüğünü, Peygamber Efendimiz'in (sas) de geleceğini, O (sas) gelmeden de, vefat etmeyeceğini anlatır.
Akşam ezanı okunmuş, oğlu ve gelini iftar etmektedir. Camdan bir ses gelir. Oğlu taş atıldı düşüncesiyle dışarı çıkarken Fatma Hanım: "Oğlum buraya gelin, ben gidiyorum. Hakkınızı helâl edin." diye seslenir. Çok mutlu olduğunu belirtir ve Kelime-i Şehadet getirerek vefat eder. Allah rahmet eylesin.
İsmet MERT