DÜNYANIN İKİ ÇİÇEĞİ
İslam dünyası, 29 Aralık 2008 tarihi itibariyle Muharrem ayını idrak etti. Bu ay, bizzat Hz. Peygamberin ifadesiyle “Allah’ın ayıdır”. Muharrem ayı, isimleri Hz. Peygamber tarafından sayılan haram aylardan biri olup, Kur’an- ı Kerim’de haram aylara saygı gösterilmesini emreden ayetlerde de doğrudan hürmet konusu olarak yerini almıştır.
Gerek Muharrem ayının gerekse onuncu gününün işaret edilen özelliklerinden dolayı bu ay “ Allah’ın ayı” olarak anılmış. Hz. Peygamber “Farz namazlardan sonra en faziletli namaz gece namazı, Ramazan orucundan sonra en faziletli oruç Muharrem’de tutulan oruçtur.” buyurmuştur. Medine’ye geldiğinde aşurede Yahudilerin Hz. Musa ve inananların kurtuluşu vesilesiyle oruç tuttuğunu öğrenen Hz. Peygamber. “ Biz buna daha layığız” demek suretiyle kendisi oruç tutmuş, Müslümanları da buna teşvik etmiştir. Ramazan orucunun farz kılınmasından sonra ise Hz. Peygamber bu konuda ashabını muhayyer bırakmıştır. Yani isteyen Muharrem orucunu tutmuş isteyen de tutmamıştır. Bu ay vesilesiyle Hz. Peygamberin tutum ve tavsiyelerini bütün halinde değerlendiren İslam alimleri, Muharrem’in 9. , 10. ve 11. günlerinde oruç tutmanın müstehab (tutulursa sevap kazanılacağını) olduğunu belirtmişlerdir.
HAKSIZLIĞA KARŞI DİK DURUŞ: HZ. HÜSEYİN
Muharrem ayının daha doğrusu bu ayın onuncu günü olan “aşura” nın İslam tarihi için özel bir önemi vardır; zira Kerbela olayı bugünde gerçekleşmiş, Hz. Hüseyin ve arkadaşları bu günde şehadet şerbeti içmişlerdir. Belirtmek gerekir ki Hz. Hüseyin hakkaniyet ve adaletle özdeşleşmiş, haksızlığa ve zulme karşı çıkışın sembolü olmuştur. Onun bütün Müslümanların kalbinde derin iz bırakmasının sebebi budur. Zira her şeyden önce o Hz. Muhammed (S.A.V)’in torunu, O’nun tarafından sevilip öpülen ve dua edilen mümtaz bir şahsiyettir. Hatta Üstat Bediüzzaman yorumu ile; Kainatın Efendisi tarafından boynundan öpülen Hz. Hüseyin’in bu durum ileride (kerbela’da) şehit olacağının delilidir. Tıpkı Hz. Hasan’ın Efendimiz tarafından başından öpülmesi ileride baş olmayı Müslümanların yararına olarak Muaviye’ye bırakacağına delil olduğu gibi. Kaynaklarda belirtildiği üzere, Hz. Hüseyin 10 Ocak 626’da Medine’de doğmuştur. Ağabeyi Hz. Hasan’ın göğsünden yukarı kısmının dedesi Hz. Muhammed’e (S.A.V), benzemesi gibi, Hz. Hüseyin’in de göğsünden aşağı kısmının Hz. Muhammed’e (S.A.V) benzediği ifade olunmuştur.
Hz. Hüseyin Medine’de kaldığı süre içinde, Kendisini ibadete vererek iyilik, güzellik ve takvaya dayalı bir hayat sürdürmüştür. Hz. Muhammed (S.A.V), ağabeyi Hz. Hasan ile beraber onun için “dünyanın iki çiçeği”, ifadesini kullanmıştır. Yine Hz. Peygamber, onları ahirette de “cennet gençlerinin efendisi” olarak nitelemiştir.
Tarihi bilgilere fazla girmeden şunları da belirtmekte yarar görüyorum. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, Hz. Hüseyin’in Muaviye lehine hilafetten ferağat etmesinden sonra Emevi devletini kuran Muaviye yirmi yıla yakın hilafet görevinden sonra vefatına yakın, ahlaki zaaflarıyla tanınan oğlu Yezid için halkından biat almış; babasının vefatından sonra Yezid hiç layık olmadığı halde hilafet makamına kurulmuştur. Durumu öğrenen Hz. Hüseyin buna şiddetle karşı çıkmıştır. Bundan sonraki olaylar Hz. Hüseyin’in haklı mücadelesi, Yezid’in de haksız ihtirasları üzerinde dönüp durmuştur.
KAPANMAYAN YARA: KERBELA
Yezid pasif bulduğu Kufe valisini görevden almış yerine sertliği ile tanınan Ubeydullah bin Ziyad’ı tayin etmiş, ondan bir an önce duruma el koymasını istemiştir. Vali ibn Ziyad güç gösterisinde bulunarak öncelikle Kufe’de inceleme yapmak için gönderilen Hz. Hüseyin’in amcasının oğlu Müslim b. Akil’i yakalatıp öldürttü, ardından da Hz. Hüseyin adına Müslim’e biat edenleri ağır bir şekilde cezalandırıp dağıtmıştı. Kufe’deki bu gelişmelerden haberi olmayan Hz. Hüseyin hazırlıklarını tamamlamış ve yakınlarını da yanına alarak 90 tane kişiden oluşan küçük bir birlikle yola çıkmıştır. Hz. Hüseyin yolda Müslim’in öldürüldüğünü öğrendi ve durum değerlendirmesi yaptı. Müslim’in çocukları da yola devam edilmesini istiyordu. Neticede sefere devam kararı alındı. Bu arada vali ibn Ziyad, Ömer bin Sa’d’ın komutasında bir birlik hazırlatarak Hz. Hüseyin’in üzerine göndermiştir. Bu birlik Kerbela’da Hz. Hüseyin ve adamlarını kuşatmış, Fırat’tan su almalarını engellemiştir. İnsanlar, masumlar, çocuklar ve kadınlar günlerce susuz kalarak tarifsiz bir insanlık dramı yaşanmıştır. Yezid’e biat edilmesi isteniyordu. Fakat Hz. Hüseyin Yezid gibi bir Facire biat edemezdi ve haklı olarak etmemiştir. 23 atlı, 40 piyade olmak üzere 73 kişiden oluşan sembolik bir kuvvetle, Ömer bin Sa’d’ın binlerce askerden oluşan ordusuyla savaşmıştır. 10 Muharrem 61 (Miladi 10 Ekim 680) tarihinde başlayan çarpışma Hz. Hüseyin’in her biri ölüme hazır yiğit insanlarının destansı direnişi ile bir süre devam etmiş; nihayet hepsi de teker teker şehitlik mertebesine ulaşmıştır.
SONUÇ
Ehl-i beyt’e (Peygamber ailesi) yapılan bu saygısızlık karşılıksız kalmadı. 686 yılında Muhtar’ı Sekafi tarih sahnesine çıkarak Kerbela’nın intikamını almış, bu işe adı karışanların tamamı öldürülmüştür. Peygamber torununun bu dramı ona olan muhabbetle birleşerek asırlarca Müslümanların kalbinde yer etmiş; hak ve adaleti ayakta tutmanın sönmez ışığı olmuştur.
İSMET MERT