Merhaba,
Saygıdeğer dostlar, teknolojiye ne kadar bağımlısınız? Mesela, elektrikler 1 saatliğine kesilince sıkıntıdan şekilden şekle girer misiniz? Televizyonunuz tam da en sevdiğiniz diziyi ya da maçı izleyeceğiniz sırada, aniden bozulursa ne yaparsınız? Evden çıkıp bir süre gittikten sonra cep telefonunuzu yanınıza almadığınızı fark edince, hayatî bir eksiklik mi hissediyorsunuz? Korkmayın yalnız değilsiniz; ben de hissediyorum aynı duyguları.
Teknoloji güzel şey. Ülke olarak pek üretemesek de; teknolojinin nimetlerinden en çok faydalanan ülkelerden biriyiz aynı zamanda…
Bir düşünelim 15 yıl önce kaç kişide cep telefonu vardı? Oysa hayatımıza öyle bir girdi ki, sanki doğduk doğalı cep telefonu hayatımızın bir parçasıymış gibi.
80’li yılların sonuydu. Anamur’da öğrenciydim. Orman Müdürlüğünün önünde bir telefon kulübesi vardı. Öğrenci harçlığımla bir “orta jeton” almış ve o kulübeden, ülkemizin uzak bir şehrindeki ablamı aramıştım. Konuşmamızı tam bitirmeden jeton bitip konuşmamız kesilince ne kadar kötü olmuştum… Dönüp dönüp kulübeye bakmıştım kulübeden uzaklaşırken, akyalarım geri geri gidiyordu sanki… Şimdi tüm sevdiklerimiz cebimizdeki telefonun bir tuşu kadar yakın. Ama o günkü tadı damağımda kalan telefon konuşmasını arıyorum bugün. Çok çabuk unuttuk 15-20 yıl öncesini.
Cep telefonu hayatımızı çok kolaylaştırırken bir yandan da bazı değerlerimizi yavaş yavaş alıp götürmekte aslında. Jetonlu yıllardaki, o, az zamanda çok şey konuşabilmek için önceden cümlelerimizi hazırlamamızı, konuştuktan sonra diyaloglarımızı tekrar tekrar hafızamızda canlandırmamızı; o kısa konuşmalardan aldığımız hazzı alabiliyor muyuz acaba şimdi?
Hatırlıyor musunuz; bayramlara 1 ay kala kırtasiye ve PTT önlerinde kartpostal sergileri açılırdı. Özenle seçerdik tebrik kartlarını. Kimlere göndereceksek; her biri için ayrı ayrı değeri olan kartları alır, en güzel yazımızı kullanmaya gayret ederek, özenle yazardık kartlara duygularımızı. Gönderdiğimiz her tebrik kartında el emeğimiz olurdu. Kime hangi kartı gönderdiğimizi, neler yazdığımızı çok iyi bilirdik. Aldığımız her kartta da bizi çok seven dostlarımızın el emeği göz nurunu, sıcacık duygularını hissederdik.
Şimdi telefon rehberindeki kayıtlı numaralara, hazır mesajları toplu olarak göndermek, kimlere gönderdiğini bile tam bilememek, el emeği göz nuru bir tebrik kartıyla aynı değerde midir sizce? Eminim bu yazıyı okuyan okurlarımızdan bir çoğuna, altında başkasının ismi olan kutlama mesajları (sms) gelmiştir arkadaşlarından. “ Hayatınız mutlu, günleriniz umutlu, bayramınız kutlu olsun. Salih.” diye bir mesaj geliyor mesela telefonunuza bir bayram günü, çok sevdiğiniz bir arkadaşınızdan. Ama o arkadaşınızın adı Salih değil, Hasan. Kim bilir, belki de biz de yaptık aynı hatayı; bize gelen güzel bir tebrik mesajını, biz de ilettik başka bir arkadaşımıza mesajla, ama altta yazan gönderen arkadaşımızın adını silmeyi unutarak… Karamsarlığa da kapılmayalım; en azından hâlâ bizi hatırlayan arkadaşlarımız var demek ki. Hazır mesajla da olsa…
Senede 2 dinî bayram, 5 kandil, 1 yılbaşı, en az 3 resmî bayram, sevgililer günü, anneler günü, babalar günü, öğretmenler günü, hemşireler günü gibi özel günler… Hepsi için birer hazır sms… GSM operatörleri bu sektörden çok para kazanıyordur eminim.
Sahi, en son ne zaman bir kartpostal aldınız dostlarınızdan? Ya da en son ne zaman bir tebrik kartı gönderdiniz? Efendim? …. Ben de…
Yeni yazılarla görüşmek ümidiyle; sevgiyle kalın...
BAHADIR DEV