GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ MİLLET (GDM)
Merhaba,
Geçen gün radyoda bir vatandaşımız anlatıyordu; eğitim sektöründeki işi gereği Avusturya’da ikamet ediyormuş. Yaşadığı şehrin çevresinde bağ bahçe varmış. Yaya olarak giderken yol kenarındaki sebze ve meyve tezgâhları dikkatini çekmiş. Tezgâhlarda yöreye özgü sebze ve meyveler sergileniyormuş. Her ürürünün fiyatını belirten yazılar varmış ama tezgahın başında satıcı görememiş. Yaklaşıp dikkat edince bakmış ki tezgahın kenarında terazi ve bir de para kutusu bulunuyormuş. Bu gördüklerini arkadaşlarına anlatmış ve neyin nesi olduğunu sormuş. Meğer bahçenin sahibi ürünlerini yol kenarında satıyormuş. Kendi tezgâhın başında bekleyemediği zamanlarda da meyve almak isteyen müşteri meyveyi seçip terazide tartıyor ve kaç para tutuyorsa o kadar parayı, terazinin yanındaki para kutusuna atıyormuş.
Yukarıdaki olayı dinleyince bir an düşündüm. Acaba bizde aynı uygulama yapılsa ne olurdu? Maalesef, ilk aklıma gelen, “Bırakın müşterilerin ürünün parasını kutuya atmasını; para kutusunu hatta teraziyi bile alır götürürlerdi…” şeklinde düşünce oldu.
Peki milletimiz bu hale nasıl geldi?
Son günlerde medyada bir “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar(GDO)” furyası aldı başını gidiyor. Ben de girişte verdiğim örnekten yola çıkarak sizlerle GDM’yi paylaşmak istedim. Yani “Genetiği Değiştirilmiş Millet” veya “Genetiği Değiştirilmiş Nesiller)…
Atalarımızdan; Osmanlı Hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman Han, haçlı saldırılarına son vermek üzere ordusuyla sefere çıkar. Ordu, ağır ağır ilerlemektedir. Yol dar olduğundan, ordu mecburen bir Hristiyan’a ait üzüm bağları içinden geçmektedir. Hava çok sıcaktır. Çok geçmeden mola verildi. Asker, kan ter içinde bir köylünün koşarak geldiğini görür. Hıristiyan köylü ısrarla Padişah ile görüşmek istemektedir. Köylüyü Kanuni’nin huzuruna götürürler. Kanuni sorar:
- Nedir bu hâlin, kan ter içinde kalmışın, yoksa askerler sana zarar mı verdi? der. Bağ sahibi,
- Ben şikayet için değil memnuniyetimi bildirmek için geldim. Böyle bir askeri, böyle bir komutanı tebrik etmemek insafsızlık olur, der. Kanuni;
- Askerlerim sizi memnun edecek ne yapmışlar? diye sorunda bağın sahibi:
- Askerleriniz bağdan geçtikten sonra, asmanın dalında bağlı bir kese gördüm. İçini açtığımda para vardı. Dikkatli baktığımda, bir salkım üzümün koparıldığını gördüm. Anladım ki koparılan üzümün parası olarak bırakılmış sizde böyle güzel ahlaklı asker olduğu müddetçe sırtınız yere gelmez, der.
Sevgili dostlar, Kanuni’nin askerinin duyarlılığı ile ilk örnekte anlattığım Avusturyalı örneği ne kadar benzeşmektedir değil mi? Peki bizim şimdiki halimizle Kanuni dönemindeki halimiz benzemekte midir? Ne kadar değişmişiz değil mi?
Atalarımız, ahlakıyla, çalışkanlığıyla, bilime verdiği önemle bırakın dostu; düşmanını bile kendine hayran bırakmıştır. İbni Sina, Mimar Sinan, Mevlana… gibi nice şahsiyetlerin başarıları nerde; biz şimdi nerdeyiz?
Sanki genetiğimiz değiştirilmiş gibi; atalarımızdan o kadar başkalaşmışız ki…
Günümüzde “Türk işi” diye bir tabir türedi. Maalesef bu tabir eskidenki gibi başarılı eserler için kullanılmıyor. Uydur – kaydır diye tabir edilen basit çalışmalar için kullanılıyor artık. Kendi kendimize hakaret ettiğimizin farkında değiliz.
Ben, atalarımızla günümüz neslimizi karşılaştırdığımda, aradaki farkı anlatmak için “Genetiği Değiştirilmiş Millet” tabirini uygun gördüm.
Bana kalırsa bizim öncelikli sorunumuz, “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar(GDO) değil; “Genetiği Değiştirilmiş Millet (GDM)” sorunudur.
Bir an önce bozulmuş yönlerimizi (genlerimizi) düzeltip; aslımıza, özümüze dönebilmek dileğiyle… BAHADIR DEV