NEREDEN BAKMALI KALEDRAN'A?
Bir yeri daha iyi tanımak ve gördüklerinin keyfini çıkarmak çok özel bir durum. Kaledran’da ya sürekli yaşıyorsunuzdur, ya da oralara tutkun biri olarak yılda bir- iki kez geliyorsunuzdur. Ben, ikinci gruba giriyorum. Yani gövdem yılda birkaç kez Kaledranlı olurken yüreğim 365 gün oralıdır ve oradadır.
İster sürekli, ister geçici olun bu doğa tablusunu seyretmeyi bilmeliniz.
Şimdi size bazı önerilerim olacak. Kaledran’ı önerdiğim yerlerden seyredin, umarım o güzellikleri daha farklı göreceksiniz.
1- Emirağa’dan bakalım Kaledran’a:
Sabah güneşi doğarken kalkın. AlanOba mahallesinin kuzeyine dönün yönünüzü. Ayağınıza rahat bir ayakkabı giyin. Ayakkabılar sağlam olsun. Yürüyün Emirağa’ya. Terlemeden çıkın yokuşları. Bayram Yıldız’ın evinin yanına kadar çıkın. Durun Emirağa’da. Bu sabah oradan izleyelim Kaledran’ı. Yönünüzü Liman Tepesi’ne çevirip oturun. Karşınızda ünlü ressamlardan birinin tablosu uzanıyor sanki. Yakacık’ın batı tepeleri gün ışığının sarı rengine boyanmış, Köy ve ova henüz lacivert. Deniz masmavi. Tadına doyulmaz bir manzara… Hele bu gün bahçede işiniz de yoksa uzanın toprağa, tadını çıkarın sabahın. Köyün uyandığını, günlük yaşamın başladığını anlarsının müzik gibi yayılan seslerden. Bir de hava poyraz ise denizin çıldırtan manzarası da sizindir artık. Horoz sesleri, köpek sesleri, ineklerin yavru çağırma inlemeleri…Yolcu davet eden minibüs kornası… Hepsi, hepsi candan seslerdir senin için.
2- Yarıkkaya Tepesi’nden; Gün batarken:
Akşam üstü. Ovadan gün kesilip güneş batı tepelerin arkasına inerken Yarıkkaya tepesine çıkacaksın. Yol mu? Kolay: Hüseyin Karadağ’ın evinin ordan, Kazim Gündüz’ün yamaçtaki eski evinin önünden yukarı sola yürü. Orası bir antik kent kalıntısıdır. Otur bir antik sayın üstüne. Yönünü güneybatıya çevir. Gökyüzü olgun turunç rengini almıştır. Deniz, koyu pembe soğan kabuğu rengindedir ve düz serilmiş bir halı gibi uzanır Kıbrıs’a doğru.
Batıdaki tepeler laciverte dönüşmeye başlar. Tadına doyulmaz bir manzaradır gördüklerin. Gözünü köye doğru indir. Bacalarda ince dumanlar azaldı ama akşam çorbalarının kokusu yayılmıştır mahalleye. Sokak ve ev ampulleri yanmaya başlar. Yönünü bir de kuzeye dön. Akşamın gri boyası kaplamıştır Koyak mahallemizi ve Değirmen Koyağını. Yüzüne bir serinlik vurmaya başladı. Akşam başlayan esinti gıdıklıyor enseni.
Yavaşça eve dönme zamanıdır. Sofra hazır seni bekliyor evde. Bu eşsiz manzara süslesin rüyalarını.
3-Çay Boyunca Koyak Yolu:
Bir ikindi üzeri, işlerini yoluna koyduktan sonra Çay boyunca Koyak Mahallesine gidelim. Dizden kısa bir pantolon giy. Spor pabuçlar ayağında. Üzerinde ince bir tişört olsun, terletmez. Köprünün Anıtlı köşesinden dön kuzeye. Hızlı, tempolu bir yürüyüş. Şu önündeki eski yapı Köşk’tür. Çevresi de Köşk Bükü. Bu bina, galiba bir Roma kalıntısı. Kaledran sıcaklarından çekinen bir varlıkla, Çay ile bitişik bu yazlığı yapmıştır kanımca. Ne hazineler, defineler aradılar burada. Kazılmadık yerini bırakmadılar zavallı kalıntının.
Oyalandık. Hızlanalım biraz. Çay boyunca uzanan ulu piladanların ( çınar) manzarası müthiş. Piladan Bükündeyiz. Muz bahçeleri, çilek tarlaları yol kenarlarında sıralı. Çay sınırı aynı zamanda Antalya il sınırı. Gözlerimiz sınır falan dinlemez. Her yer bizim.
Solumuz Kaledran Çayı, sağımız inler, mağaralar, delikler. Burası Karanı Delik, ve de Kızılbük. Hani kuru kütüğe bile can veren kıpkırmızı toprak. Adam dikelse ayakları kök salacak.
Yola devan edelim. Koyak’ın girişindeyiz Burası Atlama. Az ilerimiz Muhammet Güven’in evi. Burada bir şeyler içmeden dönersek döver bizi Muhammet Ağa.
Koyak Mahallesi sanki bir masal beldesi. Yeşillik, sebze meyve ormanı, candan insanlar… Hepsi bir öykü, bir roman olur.
Akşam karanlığı bastırdı. BİZ ŞİMDİLİK YETER EDELİM. Geldiğimiz yoldan hızla fakirhaneye dönelim.
Bir başka yazıda Kaledranı’ı başka yerlerden izleyelim. Örneğin. Deligök’ten, Liman Tepesinden, Cavır Bucağından…
Şimdilik esen kalın. A.KADİR GÜNDÜZ