Ayakkabılarım elimde okulun kapısından ürkek ürkek girerken öğretmen :
-“Giysene evladım ayakkabılarını” diye beni uyarmıştı. Bayağı şaşırmıştım. Haksız sayılmazdım aslında... Hiç kapıdan içeriye ayakkabıyla mı girilirdi. Ama öğrendim. Demek ki ne yapacaktım? Her gördüğüm kapıda ayakkabı çıkarmayacaktım.
İlk dersimizdi Müslüm Öğretmen, "Çocuklar, önce bir tanışalım." dedi. Onun sayesinde hepimiz çiftçi çocuğu olduğumuzu öğrendik. Sadece Yücel(Yiğit) madenci çocuğu idi. Nitekim okul bitene kadar bunun havasını attı.
İlk dersimiz devam ederken zil çaldı. Herkes birbirini ezerek dışarı doğru koştu.
Sanırım ben ezilenlerden olmuştum çünkü yerden kalktığım zaman sınıfta kimsecikler yoktu. Koridora çıktım dayı kızını gördüm köşeye çekilmiş ağlayıp duruyordu. Ne oldu ki diye bakıp dururken bir anda Ahmet (Mert) Abiyi gördüm.
-“Çocuu nee döödün len"(Ayıp ayıp hiç insan akrabasını incitir mi" demek istiyor)?”diye bağırıp hiçte yavaş sayılmayacak bir tokat attı suratıma. Ağladım tabi . Müslüm Öğretmen teselli için verdiği bir külah leblebi bana ağlamanın anlamsızlığını hatırlattı. Leblebinin yarısını da Ahmet Abiye kaptırınca ağlama eylemi yine anlam kazandı.(Zalim herif !Ne istedin dinazor eli kadar çocuktan)
Sonradan okulda dayak yemenin yada atmanın adi vakalardan sayıldığını hatta bu iş için ayrılmış “Döğüş Beleni “ diye mekan bile olduğunu öğrenecektim.(İşte bu yüzden dayağa karşıyım emmi)
SÜLEYMEN ÇAKIRDAN ÖNCE BEN VARDIM
İlkokulun üçüncü ayında okumayı öğrenmiştim sınıfa göre bayağı iyi sayılırdım bunun mükafatını sınıf başkanı olarak aldım. Artık gariban çifçi çocuğu sınıfından başkanlık makamına yükselmiştim. Yardımcım da Günay(Duman) idi.Başkanlık harika bir şeydi hele konuşanları yazma faslı yokmu... Sanki kendimi kalemi kırıp idam hükmü veren hakim gibi hissediyordum. Madem her şey fani idi o halde başkanlık Da geçiciydi. Bir an önce bu makamı kullanılmalı bir şeyler elde etmeliydim.
Öncelikle konuştuğu için yazdığım öğrencilerin başına ne geldiğini öğrenmek için listeyi öğretmene verdim. Listeyi aldı hiç okumadı ben sabırsızlıkla bekledim. dersin ortalarına doğru sobaya atıverdi. Sanırım bunu sadece ben gördüm.
O günden sonra geç gelenleri ve konuşanları hep yazdım ama bir daha listeyi öğretmene verme gafletinde bulunmadım. İki portakal veya bir nar karşılığında affedip silme büyüklüğü(!) gösterdim. Bu portakal ve narların yüklüce bir kısmını gelecek seçimlerde bana oy verecek potansiyel seçmenlerime dağıttım. Sınıfıma hiçbir faydam olmadı ama üç dönem iktidarda kaldım
Muhtar adayları;İşte size seçim tüyoları.Çoluk çocuk işi demeyin yazın.Güzel tüyolar bunlar.
Saygılarımla