Tutmak hayatı damarlarından, yürüyebilmek sonsuz bulutların üstünde ve uzanmak boylu boyunca güneşin yakıcı sıcaklığında. Üşümeden dolaşmak fanilayla kış rüzgarında. Hayallere dalmak sessizce umutlu yada hiç umudun olmadan. Sarılmak geleceğine sımsıkı hiç bırakmamacasına. Evet diyebilmek herşeye, hayırlara inat. Sevmek sebebli yada sebebsiz yere herşeyi. Anlamsızlığı hayatın kaygılarını derinleştirirken nefes alabilmek sığlarda. Tuttuğunu koparabilmek hayattan zamanla bağlanmak koparttıklarına. Bakabilmek karanlıklara yeni gözlerle bembeyaz sayfalar açarak.
Bir ağacın gölgesinde peynir ekmek yiyebilmek anlamsız gülüşmelerle, ihtişamlı sofralara inat. Bir elmayı ısırıp suyu akarken dudaklarının kenarlarından silme gereksinimi duymamak. Zor olmasa gerek bir yaşlının elinden tutmak yada sevmek bir sabi bebeği. Bakabilmeli güneşin doğuşuna güne merhaba dercesine.Koşmak hiç yorulmadan tan ağartısına doğru. Su içmek kana kana ama doymak nedir bilmeden. Susmak bir kenara oturup sessizce yada bağırabilmek avazının çıktığı kadar boğazını yırtarcasına. Hırçınlaşmak hayatın adaletsizliği karşısında yada şükretmek veriline. Coşmak şarkı söylerken sonbahar sıcağında ayağının altındaki yaprağın çıtırtısını duyarak. Bir anlam çıkarmak ağır ağır yürüyen kambumbağanın sırtında taşıdığı evden. Ve kurbağaları dinlemek senfoni dinlercesine.
Hiç ölmeyecekmiş gibi umursuz yaşamak tüm ölümlere inat. Yada hemen ölecekmiş gibi umursamak hayatı tüm yaşanmışlıklarıyla... ERKAN ÇELİK 30 Eylül 2011
Yazarımımızın önceki sitemizdeki yazıları için tıklayınız.